Yazan: Sema Alevcan
“Çakal mısın zürafa mı? Benim kendimce yanıtım çakalımı görebildiğim, onu da sevebileceğim sürece zürafayım.”
Kedi gibi bencil, köpek gibi sadık, karınca gibi çalışkan, aslan gibi cesur, kuşlar gibi özgür, tilki gibi kurnaz..liste böyle uzar gider. Kimini kendimize kolayca yakıştırırız, kimi hep ötekine atfedilen olur.
Sorsak kendimize çakal mıyım zürafa mı, sanırım kimse çakal gibi yere yakın dar görüş açısıyla etrafa saldıran, ona saldırılınca da donup kalan, leşlerle beslenen biri olmayı tercih etmez. Onun yerine her şeye uzak mesafeden bakabilen, kocaman kalpli, tükürüğü bile en sert dikenleri eriten, fotoğraflarına baktığımızda kalbimizi şefkatle dolduran zarif bir zürafa olmayı ister.
Gelin görün ki günlük yaşamımız içinde işler istediğimiz, beklediğimiz gibi gitmediğinde içimizde kimi zaman bizim bile farkında olmadığımız binlerce çakal cirit atmaktadır.
Bir çakalı nasıl tanırız?
Küçük bir alıştırma ile başlayalım. Sizi aşağıdaki cümleleri tek tek okumaya ve her cümle sonrasında aklınıza ilk gelen düşünceleri yazmaya davet ediyorum.
- Arabanın biri geçerken üstünüze su sıçrattı.
- Müşteri toplantıya haber vermeden yarım saat geç geldi.
- Saat 15.00’te yapılacak önemli bir sunum için 3 muhasebe belgesi eksik.
- Akşam yemeği için özenle hazırladığınızı düşündüğünüz yemeğe herkes tuzu az sanki, dedi.
- Sabah ofise girince çalışma yerinizin değiştirildiği haberini aldınız.
- Bu ay hiç satış yapmadığınız halde zam aldınız.
- Akşam 23.00, iş arkadaşınız iletişim kurmakta zorlandığınız müşteri ile senin ilgilenmeni rica etti.
* Bir çakalın aklına ilk gelen;
- Hemen bir suçlu arar, kimin haklı kimin haksız olduğunu araştırır.
- Karşısındakini ya da kendini suçlar.
- Ahlakçı yargılarla yorum yapar.
- Seçimin olmadığı bir dil kullanır. (meli/malı, lazım, zorundayım, hep/hiç)
- Talep eder.
Yukarıdaki durumlardan biri ile devam edelim.
Olay; Saat 15.00’te yapılacak çok önemli bir sunum için 3 muhasebe belgesi eksik.
Otomatik pilotta yaşayan, hemen her şeye tepki veren, içimizde kendi kendine konuşan ya da fütursuzca dışarıya sözcüklerini akıtan Çakal der ki;
- Zaten muhasebedeki yeni gelen, işleri hep savsaklıyor.
- Ben hazırlayacaklarımı hazırladım valla, herkes görevini yapsın.
- Üç gün önce söyledim, belgeleri vermeniz gerek, müdür istedi diye, benden günah gitti.
- Hep aynısı oluyor yine kabak benim başıma patlayacak.
- Hiçbir şeyi doğru düzgün yapamıyorsunuz.
Araştırmalar bu çakal seslerinin aldığımız eğitim, yetiştirilme tarzımız ve içinde bulunduğumuz kültürle yaklaşık binlerce yılın sonucu olduğunu söylüyor. Sorumluluğu geçmişe yüklemenin de bir başka çakal sesi olduğunu hatırlayalım. Söylediğimiz her sözcük, yaptığımız her eylem bir seçim, bunu bilerek farkında olarak yapma sorumluluğunu almak insan olabilmenin ilk adımı. Unutmayalım ki; bedenimizin, duygumuzun, ihtiyacımızın/değerlerimizin ne olduğunu fark etmeden yaşadığımız her an çakallar iş başında.
O halde herhangi bir durum karşısında kendimize soracağımız zürafaca sorular neler olabilir?
1. Yaşadığım durum karşısında bana neler oluyor, bedenimde, duygularımda olup biten ne? Gerçekten ne/nasıl hissediyorum?
Bu sorunun yanıtını gerçekten samimiyetle kendine söyleyebiliyor muyum?
Kalbim tam o anda neyi özlüyor, hissettiklerimi dürüstçe karşımdakine ifade ediyor muyum?
2. Yaşamın tam o noktasında durumu daha güzel hale getirmek için neler yapabilirim? Benim için sen ne yapabilirsin, ben senin için ne yapabilirim?
Söylenenlere, duyduklarıma şefkatle yanıt vermek için neye ihtiyacım var?
İşte o en konforsuz anlarda, içerde çakallar ulumaya başlarken, kalbin tam orta yeri alev alev yanarken bile Zürafa;
- Hatırlar.
Her ne olursa olsun hepimizin biriciğiz, karşılıklı bağlarla birbirimize bağlıyız ve her eylem bir ihtiyacı karşılamak için yapılır. (Evet kabul etmesi biraz zor; o geciken 3 belge, tuz az sanki diyen kişi, gece yarısı yazılan o mesaj bile bir ihtiyacı karşılamak için yapıldı.)
- Saygı duyar.
“Başkaları hakkındaki analizlerimizin aslında kendi değerlerimizin ve ihtiyaçlarımızın trajik birer ifadesi olduğunu”(1) hatırlayarak kendinin ve karşındakinin ihtiyacına saygı gösterir. Stratejilerimiz, o an için seçtiğimiz yöntem işe yaramayabilir ama ihtiyaçlarımızın ortak olduğunu hatırlar.
- Sorumluluk alır.
Her an bir seçim yapıyoruz. Kendisine sorar: Yaptığım bu seçimlerin sorumluluğunu alıyor muyum? Yaşamda hangi değerleri büyütmek, çoğaltmak istiyorum? Yaşamak istediğim, özlediğim hayat için seçtiğim sözler, eylemler birbiri ile ne kadar uyumlu?
- Rica eder.
İhtiyacını, özlediklerini söylerken bunu başkasına hediye gibi verir. Başkasının ihtiyaçlarını da aynı şekilde ona verilen bir armağan olarak görmeye çalışır.
Ve işte en zor kısma geliyoruz. Nasıl zürafa olunur?
1. Yaşamdaki “küçük anları” keşfe çık.
Basitten başla.
Biri sana teşekkür ederim (evet teşekkürü alamamak da bir çeşit çakal sesi) ya da markette biri önüne geçtiğinde izle. Kişiler sadece, içimizdeki canlı hayatın, duyguların tetikleyicisi olabilirler, sebebi değillerdir. Yavaşla ve içinden geçen düşünceleri, sözcükleri, yargıları, etiketleri fark et. Çıkan bütün bu düşünceleri ötelemeden, bastırmadan, iyi-kötü diye kategorize etmeden sadece izle. Çakallarını fark et. Her biri karşılanmamış bir ihtiyacımızın ifadesi hatırla.
Küçük anlardaki farkındalıklar büyük meselelere bakışımızı değiştirmek için bizi cesaretlendirecektir.
Bu keşifler zihnimizin, kendimize ve diğerlerine söylediğimiz sözcüklerimizin de zamanla değişmesine yardımcı olur.
2. Çakalları sev.
Etiketleri, yargıları, yorumları kullandığın her an arkasında ihtiyacı karşılanmamış, görülmek isteyen, yaşayan bir çakal olduğunu hatırla. Onların da senin bir parçan olduklarını kabul etmek kolay olmayacak.
Çakalın sesini duyduğun anda seni gördüm de. Sana ne söylemek istiyor, hangi değerini, özlemini hatırlaman için bir işaret?
İstesek de istemesek de kızan, suçlayan, utanan, utandıran, üzülen o çakal da bizim bir parçamız. Çakalımız görüldükçe, o halimize de anlayışla bakabildikçe içimizde yeni bir alan açılacak. Kendimize, başkalarına karşı şefkat, anlayış ve karşılıklı bağlarımızı anlamak tam buradan doğacak. Ve sonrasında açılan bu yeni alanı ne ile doldurmak istiyorsak onunla doldurabiliriz.
Mucize hemen gerçekleşmeyecek. Bir anda olmayacak. Her zaman olamayacak. Bir Afrika atasözü diyor ki, “hızlı gitmek istiyorsan tek başına, uzun yol gitmek istiyorsan arkadaşlarınla.” Yaptığımız seçimlerin sorumluluğunu alma zamanı. Bunun için çevrene bak, takip ettiğin ve beslendiğin kanallar özlediğin yaşama nasıl hizmet ediyor?
İlk soruya dönersek, çakal mısın zürafa mı? Benim kendimce yanıtım; çakalımı görebildiğim, onu da sevebildiğim sürece zürafayım.
Son söz niyetine…
“Bu dünyanın daha fazla başarılı insana ihtiyacı yok. Aksine bu dünyanın acilen ve her türden barışçı, iyileştirici, onarıcı, öykücü ve sevgi dolu insanlara ihtiyacı var.” Dalai Lama
Not:
Burada paylaşılan Çakal ve Zürafa simgeleri Marshall Rosenberg tarafından geliştirilen bir iletişim yöntemi olan “Şiddetsiz İletişim” adıyla anılmaktadır. Şiddetsiz iletişim; alışılmış, değer biçen, yabancılaştıran bir dil yerine doğal, şefkatli, bağlantı kuran, herkesin katkı koyabildiği, görünür olduğu hayatı zenginleştiren bir dildir. Şefkatli iletişim dili, zürafa dili, barış dili olarak da kullanılmaktadır.
Önerilen okumalar
1. M. Rosenberg. Şiddetsiz İletişim, Bir yaşam Dili. Remzi yayınevi.
2. K. Bryson. Kibar Olma Gerçek Ol. Şiddetsiz İletişim Kitaplığı.
3. L. Larsson. İş yerinde İletişim. Remzi yayınevi
Bu yazı GENTEK Medikal İK Bülteni, Paydos Dergisi, 6. Sayı, Ocak 2022’de yayınlanmıştır.