Acılar içerisinde “Dertler Benim, Çile Benim” şarkısını dilimize döktüğümüz her saniye aslında dönüp arzularımızı, isteklerimizi, bağımlılıklarımızı sorgulamamız gereken ve bize ipucu veren nadir anlar. “Ekmek kilo yapıyor” demek gibi, “Bağımlılık keder yapıyor”; bu kesin.
Tabir-i caizse kardeşin kardeşi katlettiği bir savaş meydanının tam ortasında başlar Hint felsefesinin en incelikli kitaplarından olan Bhagavat Gita. Savaşacak saflar ikiye ayrılmış ve savaş meydanında yerlerini almıştır. Tam anlamıyla tüm zamanların en kanlı ve acımasız taht kavgalarından biri olacaktır; her iki tarafta da yeğenler, amcalar, saygın öğretmenler, kuzenler birbirlerini birkaç dakika içerisinde öldürecek olmalarının gerçekliğinde nefeslerini tutmuş savaş borularının çalmasını bekler.
Taraflardan birinde saf tutacak olan gözü pek Prens Arjuna, savaşın başlamasına dakikalar kala, arabasını süren Krişna’ya orduları net görebileceği yere atları çekmesini ister ve işte o noktaya ulaştığı anda da dünyası başına yıkılır. Çünkü karşı tarafta çocukluğundan beri kendisine idol olarak gördüğü yenilmez, yiğit, ailenin en saygıdeğer kişisi, büyük Bhişma’yı görür. Bhişma! Bhişma ki çocukluğundan beri kendisine ahlakın, erdemin, gücün timsali olmuş, cesur Bhişma! O da yetmez, bir de ne görsün? Bhişma’nın yanında Drona! Drona, elinde oku gözleri tek bir noktaya odaklı öldürmeyi beklemekte… Drona ki, Arjuna’yı kucağında büyütmüş, ona okçuluğu, hayatı öğretmiş ustası, abisi, öğretmeni, her şeyi… Kaderin cilvesi, şimdi Arjuna sırtındaki okları, Drona’ya karşı kullanmak zorunda…
Arjuna Olmak ya da Olmamak, İşte Bütün Mesele Bu!
Arjuna, Bhişma ve Drona’ya karşı savaşma ihtimalini görünce kahrolur. Olduğu yere yığılır kalır, okunu ve yayını bırakır, Krişna’ya keder içinde “ Ben bu korkunç savaşta yer almayacağım” der ve işte tüm hikaye burada başlar…
Arjuna’nın kederi öylesine büyüktür ki, savaşta oynayacağı rol sayesinde taht kavgasındaki adaletsizliği çözebileceği gerçeğini ona unutturur. Bu öylesine büyük, öylesine büyük bir kederdir ki gözlerini karartır, kulaklarını sağırlaştırır, düzene ve adalete karşı taşıdığı görev ve sorumluluğu unutturur; büyük bir akıl tutulmasının içine savurur, savaştan kaçma ihtimalini düşündürür.
Arjuna’yı kederin içerisine sürükleyen Bhişma ve Drona’ya olan bağımlılığı Krişna’yı “dünya öğretmeni” yapacak olan öğretiyi aktarmasına vesile olur ve Bhagavat Gita bu noktada zamansız ve mekansız, evrensel bir kitaba dönüşür. Tüm insanlığa, “Arjuna Olmak ya da Olmamak; İşte bütün mesele Bu!” der.
Dertler Benim, Çile Benim; Hayat Senin, Senin Olsun…
Keder, dert, üzüntü, acı, çile… Yoga’nın felsefi metinlerinden Bhagavat Gita özetle, tüm acıların arkasında bağımlılıkların, tutunmaların, arzuların olduğuna işaret eder. Pek çoğumuz, hayatımızın üçte ikisini arkada planda çalan arabesk bir şarkının nameleri eşliğinde geçiririz: “Dertler Benim, Çile Benim; Hayat Senin, Senin Olsun”…
Halbuki, Krişna basit bir denklemi bu hikayede bize tekrar hatırlatır: Bağımlılıklar, Kedere ve Acıya; Keder ve Acı ise Akıl tutulmasına yani Muhakeme Yeteneğinin sakatlanmasına sebep olur. İşte bu kadar!
Bağımlılık –> Keder –> Akıl Tutulması
Bu felsefenin orijinal dili olan Sanskrit ile konuşacak olursak:
Raga –> Duhkha –> Aviveka
Gelin, şimdi bu kavramları bir, bir inceleyelim.
Raga, İstekler, Arzular, Bağımlılıklar. Belki de insanı ve hayat mücadelesini en kolay tanımlayabilecek tek kavram. Ancak şu gerçek ki, Arjuna’nın tüm bu acısının sebebi yüklediği anlam ile Bhişma ve Drona’ya karşı kurduğu bağımlılık. Onlarsız var olamayacağını düşünme sanrısı… Bağımlılık, her birimizin hayatı içerisinde hemen her yerde… Aşikar bir gerçek. Ancak bazı bağımlılıklar var ki kimisini teşhis etmek ve lanetlemek ne kadar kolaysa, bazılarını tanımlayabilmek o kadar zor. Önce kolaylardan başlayalım: Sigara içmek bağımlılık! Kahve, çay, teşhisleri çok kolay! Evet, elbette bağımlılık! Televizyon, evet, o da bir bağımlılık! Facebook, Sosyal Medya, kim nerede ne yapmış, ne olmuş… Alışkanlıkla başlayan ama gizliden gizliye dönüşen bağımlılıklar! Buraya kadar tamam.
Bağımlılık –> Keder –> Akıl Tutulması
Peki ya daha da derine inersek? Daha masum görünen ama gizliden gizliye bizi köleleştiren bağımlılıklarımız yok mu? Eş, aile, kardeş, akraba hatta Arjuna’nın hikayesindeki gibi öğretmenler, saygıdeğer büyükler… İşin içerisine sevgi, arkadaşlık, akrabalık, öğretmenlik gibi kavramlar girince tanımı ve teşhisi daha zor bir hal alıyor, bu gerçek. Ancak bu, ilişkilerinizi hangi temeller üzerine kurduğunuz gerçeğini her daim sorgulamanız gerektiğini engellemiyor. Nihayetinde hepimiz bir şekilde “bağımlıyım, bağımlısın, bağımlıyız”.
Bunun ispatı nerede mi? Yaşadığımız acılarda, Arjuna gibi çekilen kederlerde. Elimizdeki oku ve yayı gün aşırı yere çalıp, “Yeter artık, o zaman ben oynamıyorum” diyerek kollarımızı bağlayıp küskün küskün oturduğumuz anlarda… Nitekim Bhagavat Gita’ya göre denklem çok basit. Tekrar hatırlayalım:
Bağımlılık –> Keder –> Akıl Tutulması
Aklım Buz gibi Yalana Kaçtı…
Acılar içerisinde “Dertler Benim, Çile Benim” şarkısını dilimize döktüğümüz her saniye aslında dönüp arzularımızı, isteklerimizi, bağımlılıklarımızı sorgulamamız gereken ve bize ipucu veren nadir anlar. “Ekmek kilo yapıyor” demek gibi, “Bağımlılık keder yapıyor”; bu kesin.
Peki, kederin sonucu ne? Arjuna, örneğinde olduğu gibi neyin beyaz neyin siyah olduğunun karışması, büyük bir akıl tutulması. “İçine düştüğüm bu kederden nasıl çıkarım?”, “Doğru eylem ne?” gibi sorularda bolca bocalama. Tüm bunlarda rol oynayan muhakeme yeteneğinin ve ayrım gücünün sakatlanması… Gerçek olanı ya da doğruyu, gerçek olmayan ya da yanlıştan ayırt etme yeteneğinde hasar, Sanskrit ismiyle “Aviveka”.
Yoga’nın altyapısını veren bu metinlerde “Viveka”, yani ayırt etme yeteneğindeki keskinlik, eğer kaybolursa kişi işte o zaman büyük bir kısır döngü içerisinde ve karanlıkta demektir. İşte metinler bu noktada kocaman yanıp sönen sarı ışıklar ve ünlemler eşliğinde “Dikkat!” diye uyarmaya başlar. Akıl tutulmaları daha büyük bağımlılıklara ve dolayısıyla kederlere ve bu kederler de daha büyük akıl tutulmalarına sebep olur… Bu “bağımlılık, keder, akıl tutulması, bağımlılık, keder, akıl tutulması…” şeklinde kuyruğunu kovalayan köpekler gibi dönüp durur. Siz de nerede olduğunuzu, ne yaptığınızı ve ne yapmanız gerektiğini şaşırırsınız.
Peki, böylesi bir kısır döngüden nasıl çıkılır? Cevap, hem Krişna’nın hem de Yoga Sūtra’lar da Patañjali Usta’nın işaret ettiği fevkaladenin fevkinde önemli bir kavram olan Vairāgya’da yatar. Yani “arzulardan, isteklerden özgürleşmekte” ya da “tutunmamakta”.
Vairāgya: Sıkı sıkı tutma, bak ellerin kanıyor…
Vairāgya, yukarıda sözü geçen “Rāga” kelimesinin önüne gelen “vi-“ eki ile türetilmiş, yani “Virāga” da diyede okuyabileceğimiz, “Rāga’dan” kurtulunmuş, özgürleşilmiş hal” demektir. Ancak dikkat, Rāga’yı “arzulamak” diye çevirirseniz, “viraga”, onun olumsuzu olan “arzulamamak” demek değildir. Nitekim, arzulamamak da bir tür arzulamaktır nihayetinde.
Vairāgya’da ne bir şeyi kendine doğru çekmek vardır ne de itmek, ne istemek ne de istememek, sadece saf bir varoluş hali, o kadar. Her şey her ne halde ise o hali olduğu gibi kabul ediş ve teslimiyet.
Vairāgya’da ustalaşmak için ilginçtir ki, yine Vairāgya’yı uygulamak gerekir. Denklem basittir, ne kadar çok yemek yaparsanız o kadar iyi aşçı olabileceğiniz gibi, günlük hayatınızda ne kadar kendinizi gözlemleyerek vairāgya’yı pratiklerseniz, o kadar vairagya’da maharet kazanırsınız.
“Krṣṇa! Böylesi bir insan nasıl konuşur, yürür, oturur?”
Elbette, bunun nasıl mümkün olacağını ve hatta bu konuda gerçek hayatta ustalaşmış birinin nasıl biri olacağını merak ederiz. Arjuna’da aynı soruyu sorar Krişna’ya: “Krşna! Böylesine sabit bir bilgelik de ikamet eden, zihni hiçbir şeyden sarsılmayan bir insan nasıl konuşur, yürür, oturur?”
Ve Krişna, Vairāgya’da ustalaşmış bilge kişinin erdemlerini saymaya başlar:
• Kendi içerisinde tam ve mutlu
• Arzularından arınmış
• Öfke-keyif gibi ikiliklerden uzak; bulunduğu hal hiç sarsılmaz bir denge içerisinde (samatvam)
• Hiçbir keyfe bağımlı olmadığı gibi hoşlanmadığı bir durum ile de tanımlanamayan
• Kaplumbağanın uzuvlarını içeri çekmesi gibi vakur ve dingin
• Duyuları üzerinde kontrol sahibi
• Ayrım gücü yüksek (viveka)
Özetle, “Onu bağlayan tüm arzularından vazgeçerek, sınırlandırıcı “ben” ve “benim” algısını bırakan kişi, ancak o, huzuru bulur” der Krişna.
Ve işte o kişi, bir okyanus gibi olur diye ekler Krişna. Üzerine yağmur yağdığında ne artar ne de ona doğru akan nehirler kuruduğunda eksilir. Okyanus, hep okyanus olarak kalır, üzerine bir şey eklense de çıkarılsa da, o hep tamdır (purnatvam) ve dengededir (samatvam)…
“Tüm canlıların gecesi, kendi üzerinde kontrol sahibi olmuş böylesi bir kişi için gündüz olur ve diğer herkes için gündüz olan, kendine dönmüş bilge için gece olur.”
——-
Bhagavad Gita, Çevir. Swami Dayananda, (Arsha Vidya Publication and Trust, Chennai, 2010) Bölüm 2: 54. Sf. 38.
A.g.e., 2: 55, sf.39
A.g.e., 2: 56, sf.39
A.g.e., 2: 56, sf.39.
A.g.e., 2: 57, sf.39.
A.g.e., 2: 58, sf.40.
A.g.e., 2: 61, sf.41
A.g.e. 2: 61, sf.41
A.g.e., 2: 71, sf.44.
A.g.e., 2: 70, sf.43.
A.g.e. 2:69, sf. 43