Yazan: Swami Dayananda, Çeviren: Rezzan Durga Azer
Yanlış Soru: Tanrı Nerede?
Problem, “Tanrı nerede?” diye sorulduğunda başlar. Bertrand Russell, Tanrı’nın bir yere sahip olması kavramı nedeniyle ‘Neden Hıristiyan Değilim’ adlı bir kitap yazmıştır. Bazı teolojiler cennetteki Tanrı’nın bu dünyayı yarattığını iddia eder. Ayrıca cennetteki Tanrı’nın biçimsiz olduğu da iddia edilmektedir. Biçimsiz bir Tanrı’nın bir yere ihtiyacı var mıdır? Ama teologlar yine de Tanrı’nın biçimsiz ve erkek olduğunda ısrar ederler! Bu konuda çok kesindirler. Eğer bunlar kutsal kabul edilen kitaplarında belirtiliyorsa, o zaman bu ifadeleri doğru bir şekilde yorumlamamız gerekir.
Tanrı’ya bir konum atfedilemez. Eğer konum atfedilirse, o zaman şu soruyu sorarız: “Bu konum uzamsal1 (mekânsal) mı değil mi? Eğer mekansal ise, o zaman Tanrı bir yerde bulunan biri haline gelir ve bir adresi olur. Bugünlerde bir e-posta adresi de vermek gerekiyor, Tanrı@cennet.org!
Biriyle tanıştığımızda genellikle birkaç samimi soru sorarız. Mesela: “Oğlunuz nerede?” Cevap: “Kaliforniya’da. “Kızınız nerede?” “Pennsylvania’da. “Amcan nerede?” “Avustralya’da. Tanrı nerede?’ ‘O cennette!’ O zaman anlıyoruz ki Tanrı sadece başka bir adresi olan bir adamdır ve bize bazı sorunlar çıkaracaktır. Eğer sıradan bir adamsa, böcekler onu yakalayacaktır.
Her şeyi bilen Tanrı’ya bir konum vermek kabul edilemez çünkü uzay ve zaman tüm yaratılışın bir parçasıdır ve uzay ve zamanda yer alan şeylerden bağımsız olarak hiçbir şey var olmaz. Bu, zaman ve mekan yaratmadığınız halde güneşi düşündüğünüz bir rüya gibidir. Güneşi düşündüğünüzde, zaman ve mekan vardır; hep birliktedir. Modern fiziğin söylediği budur. Ama biz bunu asırlardır söylüyoruz.
Bazı bilim insanları evrimi kabul etmezken bazıları kabul ediyor. Evrim doğru olsa bile, bu bizi rahatsız etmez. Biz gerçeklerden bahsediyoruz; evrimden veya gerilemeden (devolution) bahsetmiyoruz. Biz ‘ne olduğundan’ bahsediyoruz. Zaman ve mekan da bütünün bir parçasıdır. Dolayısıyla Tanrı uzay ve zamanın içinde oturup onları yaratamaz. Tanrı zamanın ve mekanın dışında olmalıdır. Ancak zaman ve mekanın dışında bir yer yoktur; her şey bu ikisinin içindedir. Dışarıda-içeride kavramı uzamsaldır. Ayakkabılarınızın dışarıda olduğunu söyleyebilirsiniz. Fakat onlar aşramın2 içindedir. Arabanın aşramın dışında olduğunu söylerseniz, yine de şehrin içindedir; her şey uzayın içindedir. Uzayın dışında hiçbir şey yoktur.
Olası tek önerme belki de yanlış bir soru soruyor olmamızdır: “Tanrı nerede?” Eğer yanlış bir soru sorarsanız ya yanlış bir cevap alırsınız ya da cevap alamazsınız. Yanlış bir soruya verilebilecek tek doğru yanıt, “Soru yanlıştır” olacaktır. Yanlış soruyu ciddiye alır ve yanıtlamaya çalışırsanız, doğru bir yanıt alamazsınız. Bu tıpkı birinin size günahkar olduğunuzu söylemesi ve sizin de bunu kabul etmeniz gibidir. Sonra o kişi kendisini bu sorunu çözebilecek tek yetkili kişi olarak atar. Garip ama bu oluyor. “Tanrı nedir?” sorusu diğer tüm sorulardan daha önemlidir.
Doğru Soru: Tanrı Nedir?
Öyleyse, “Tanrı nedir?” Tanrı her şeyi bilendir, her şeye gücü yeter3, śakti’dir. Ancak, bu yaratılışın maddi nedeni nedir? Buna X-malzemesi diyelim. Bu X malzemesi Tanrı’dan ayrı mıdır? Eğer malzeme Tanrı’dan ayrı ise, o zaman malzemeyi Tanrı’dan ayıran nedir? Uzay olamaz çünkü uzay henüz gelmemiştir. ‘Tanrı Evreni yoktan yarattı’ diyen kişiye sorulacak soru, ‘Sizce Tanrı’nın bu Evreni yaratmak için bir şeye ihtiyacı var mı? Olmalıdır.
Biliyorsunuz ki, yoktan hiçbir şey yaratamazsınız! Birisi demiş ki, ‘En azından yoktan bir şey yaratılmıyor; bir yaratım var!”. Bu hiçbir anlamı olmayan yanlış bir cümledir. Yaratılış ‘bir şeyden’ olmak zorundadır. Eğer Tanrı’nın bu dünyayı yoktan var ettiğini söyleyen bir kutsal kitap varsa, o zaman bunu şu şekilde anlamanız gerekir: ‘başka hiçbir şeyden‘. Buna yorumlama denir. Bu, Tanrı’dan başka bir malzeme olamayacağı anlamına gelir çünkü ayırıcı unsur olan uzay henüz gelmemiştir. Tüm yaratılıştan bahsediyoruz ve uzay da bunun bir parçasıdır. Bu yüzden Tanrı bu Evreni başka hiçbir şeyden yaratmadı. Kutsal bir kitap doğru bir şekilde yorumlanmalı ve sonra kabul edilmelidir. Bütün teolojiler yorumdan ibarettir.
Īśvara hem yaratıcı hem de malzemedir.
X maddesi ile Īśvara (Tanrı) arasında bir ayrım olamaz. Bunu iyi anlamanız gerekir. ‘X-maddesi’ terimini kullanıyorum çünkü yaratılan şey, Jagat (Evren) sorgulandığında, tıpkı giydiğiniz gömlek gibi, herhangi bir sorgulamaya dayanamayacağı için ortadan kaybolur. Siz onu sorgulamadığınız sürece sorun değil gibi görünür. Gömlek bir vücut tarafından giyilir ancak vücut bir grup parçacıktır ve gömlek de başka bir grup parçacıktır. Dolayısıyla, parçacıklar parçacıkları giymektedir!
Olaya bir de şu şekilde bakalım. Siz bunun bir gömlek olduğunu söylüyorsunuz. Ben bunun bir gömlek olmadığını, pamuklu bir kumaş olduğunu söylüyorum. Burada olan tek şey kumaş; gömlek yok. Gömlek kumaştır ama kumaş gömlek değildir. Kumaşın kendisi iplikten başka bir şey değildir. İplik kumaş olmadan da olabilir ama kumaş iplik olmadan olamaz. Yani kumaş yalnızca bir biçim için kullanılan bir sözcüktür. İplik belirli bir biçimde dokunduğunda, ona kumaş deriz ki bu sadece bir kelimedir. Elyafları düşünmeden ipliği düşünemezsiniz. Molekülleri düşünmeden elyafları düşünemezsiniz. Atomları düşünmeden molekülleri düşünemezsiniz. Parçacıkları düşünmeden atomları düşünemezsiniz. Parçacıkları düşünmeden düşünemezsiniz.
Hatta bunu daha da ileri götürebilirsiniz; ancak bu kadarı bizim için yeterli. Yaratım için bazı malzemeler gereklidir. Bu nedenle X-malzeme terimini kullanıyorum, yani gerekli olan her ne ise yaratılışın gerçekliğiyle uyumludur. Dolayısıyla, jagat‘ın (evren) yaratılması için gerekli olan X-malzemesi, her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten bilinçli varlıktan ayrı olamaz; yaratıcı ve malzeme bir ve aynıdır. Eğer bir ve aynıysa, o zaman jagat (evren) bir fizikçinin söyleyeceği gibi, yalnızca bir yaratım değil, aynı zamanda bir tezahürdür. Yaratılış kelimesi tüm bilim insanları için bir ‘red rag’dir4 ; onlar bunun bir tezahür olduğunu bilirler. Tezahürün ‘akıllı tezahür’ olarak anlaşılması gerekir. Her şey parçacıklardan oluşur. Parçacıklar farklı olsalar da gözlere, kulaklara, böbrek hücrelerine ve beyin hücrelerine dönüşmüştür. Bu akıllı tezahür bizim yaratılış dediğimiz şeydir. Upaniṣad5 der ki, ‘asṛjata, abhavat’6 “Īśvara sadece yaratmakla kalmadı, oldu, yani ‘tezahür etti.” Bu böyledir çünkü maddi sebep yaratandan ayrı değildir.
Beden – zihin – duyu kompleksinden başlayarak tüm bu jagat7 (evren) Īśvara’nın (Tanrı) bir tezahürüdür ve Īśvara tarafından sürdürülür. Jagat’ın Īśvara’da yaşadığını söyleyebiliriz. Bu nedenle Rab Vāsuḥ’dur8 . O deva’dır9 , aşkın varlıktır, her şeyi bilendir. Hem vāsu hem de deva olan Bhagavān Vāsudeva10 olarak adlandırılır. Bhagavate vāsudevāya11 , Rab’ be, her şey olan ve her şeyi ayakta tutan Bhagavan Vāsudevā’ ya, namaḥ (selam). Kim selamlıyor? Ben selamlıyorum. Eğer her şeyin Tanrı olduğunu söylersem, o zaman ben kimi selamlayacağım? Selamlamak için o Tanrı’dan ayrı olmam gerekir. Doğru ama tıpkı ormanın içindeki bir ağaç gibi bir bireysellik vardır ama ormandan uzakta durur, ‘ne olduğu’ bilgisinden yoksun olduğu için yabancılaşmış ve yalnız hisseder. Ağaç kendi başına bir varlık olsa da gerçekte bir yabancılaşma yoktur. Bunu anlamamız gerekir. Bu yüzden Namaḥ mantranın en önemli kısmıdır. Her birey kendini yabancılaşmış hisseder. Çocukluğumuzdan itibaren ilişkiler yoluyla, grup kimliği gibi çeşitli şeyler yoluyla bu yabancılaşmadan kurtulmayı ararız. Ormana anlayışla namaḥ demek, ağacın acı çektiği yabancılaşma duygusunu ortadan kaldırır.
1Ç.N . Sınırlanmış uzay parçasına uzam denir.
2Ç.N. Aşram; öğrencinin ve öğretmenle birlikte disiplinli bir şekilde bir hedefe doğru çabaladığı bir yerdir. Kelime anlamı çaba, efor harcamak olarak şram önüne a harfi gelerek olumsuz hale gelerek, a- şram; çaba gösterilmeyen yer haline gelir. Aşram’da öğrencinin yemek yapmak, para kazanmak gibi hayatını devam etme ile ilgili temel sorumlulukları yoktur. Öğrencinin tek sorumluluğu fiziksel varlığını, varoluşunu keşfetmek adına çaba göstermektir.
3Ç.N. Allah’ın sıfatlarından biri olan Kādir sıfatına göre, Allah istediğini istediği zaman yapmaya gücü yetendir.
4Ç.N. Dayananda Usta burada “red rag” deyimini kullanılıyor. Red rag; bir kimseyi kışkırtmak veya kızdırmak için kullanılan şey anlamında kullanılan bir deyimdir. Boğalar aslında kırmızı renkten bağımsız olarak pelerin hareketinden rahatsız olurlar. Matador pelerini kılıcını gizlemek için kullanır. Pelerin, kan lekelerini maskelemek için geleneksel olarak kırmızıdır.
5Ç.N. Upaniṣad : Kutsal metinler Vedaların dördüncü ve son kısımlarını oluşturdukları için Vedanta (Veda + ante – Vedaların sonu) olarak adlandırılır. Sanskrit dilinde, manevi bilgi alırken öğretmenin yanında oturan öğrenciye atıfta bulunarak ” yakın oturmak ” anlamına gelir.
6Taittīriyopaniṣad 2.6.l
7‘Jagat’ kelimesini kullanıyorum çünkü İngilizce karşılığı olan Evren’in içermediği ‘beden-zihin duyu kompleksini’ içeriyor. (Yazar – Swami Dayananda Saraswati)
8Ç.N. Vasu, doğanın farklı yönlerini (Beş Element – Pañca-Mahā-Bhūta) temsil eden ve kozmik doğal fenomeni (Güneş, Ay ve Yıldızlar) temsil eden sekiz temel kozmik güçten her biridir. Vasu ismi parlak, iyi, mükemmel, faydalı, yaşam veren anlamlarına gelir. Bu sekiz temel kozmik nitelik Aṣṭa Vasus – 8 Vasular olarak Mahabharata’da yer alır.
9Ç.N. Sanskrit Deva kelimesi kendinden ışıklı varlık anlamına gelir. Burada kelimenin kendisi önemli bir şeyi ifade etmektedir ki, Deva Işığın kendisi değil, Işıklı olandır. Işığa sahip olan, Işığı üzerinde gösterendir. Işığın kendisi görünürlükte olmayandır. Biçimsizi görmek diye bir şey zaten imkansızdır. Işık saf potansiyelliğinde biçimsizdir. Işıklı varlık dediğimizde ise bir biçime gelmiştir yani yansıması vardır.
Deva; kozmik kuvvet, ilahi olanın, biçimsiz olanın sıfatlarından her biri, yaratıcılık, güçtür. Bolluk, bereket gibi
10Ç.N. Viṣnu veya Kriṣna‘nın bir adı olan Vásudeva, tüm varlıklardaki yaşam anlamına gelir. Vāsudeva, Nārāyaṇa ile aynı anlamda kullanılır. Her şeye mesken olan, her şeyi içinde bulunduran, her yeri kaplayandır. Vāsudeva her şeydir, yine de her şey Vāsudeva değildir.
Viṣnu’ nun sekizinci avatarı olarak kabul edilen, mutlak olanın insan formundaki tezahürü Kriṣna, Vasudeva’nın oğlu olduğu için Sanskrit dilinde ilk “a” harfini uzatmak onu “oğlu”na dönüştürür, yani “Vāsudeva”, “Vasudeva’nın oğlu” anlamına gelir. “Vāsudeva” sekiz temel kozmik gücü temsil eden Vasuların hepsinin üzerindeki gücü de ifade eder.
Swami Dayananda’nın “Om Namo Bhagavate Vasudevaya” isimli kitabından bir bölüm olan bu makale eğitmenlerimizden Rezzan Durgā Azer tarafından çevrilmiş ve hazırlanmıştır.